Sineklerin Tanrısı, William Golding


Merhabalar!
Bu yazımda sizlerle William Golding'in Sineklerin Tanrısı eserine dair naçizane fikirlerimi paylaşacağım keyifle okumanız dileğiyle...

Sineklerin Tanrısı (Orijinal adıyla Lord of the Flies) William Golding'in ilk romanıdır. Aynı zamanda Golding, bu eseri ile 1983 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülmüştür. Kitap Türkçe'ye Mina Urgan tarafından çevrilmiş ve yukarıda gördüğünüz gibi İş Bankası Yayınları'nın Modern Klasiklar Dizisi'nden yayımlanıyor. (Bu eski kapak. Yeni basımlarda içeriğine dair ipucu veren bir resimle yayımlanıyor.)

Mina Urgan tarafından çevrilmiş olmasını özellikle belirtiyorum çünkü arka kapak yazısıyla sizi kitaba çekiyor ve sonsözüyle de kitabın size neler öğrettiğini aslında o öykünün altında nelerin saklı olduğunu açıkça anlatıyor.
Urgan'ın da arka kapakta belirttiği gibi Sineklerin Tanrısı başlangıçta bir çocuk kitabı izlenimi verebiliyor hatta kendisi bu romanı R.M. Ballantyhe'ın Mercan Adası kitabının büyükler için bir uyarlaması olarak nitelendiriyor. (Mercan Adası'nı ne yazık ki okumadım). Mercan Adası'ndaki çocuklar mükemmel İngiliz Medeniyeti'ni yeniden kuruyorlar ama Sineklerin Tanrısı o kadar masalsı değil...

Roman gelecekteki atom savaşı sırasında güvenli bir yere götürülen çocukların bindiği uçağın ıssız bir mercan adasına düşmesiyle başlıyor. Daha sonra onların adada yaşam mücadelesini ve oradan kurtulma çabalarını okuyoruz. Ama nasıl?

Kulağa sıradan bir macera kitabı gibi gelse de Sineklerin Tanrısı topluluk olmanın ve medenileşmenin (!)  üzerine düşünmeye itiyor insanı. Güç ile haklılığın ilişkisi, kişilik çatışmaları, çoğunluk ile demokrasi bağlantısı ve daha niceleri... Hepsini ama hepsini gözlemliyor hatta sorguluyorsunuz.

Görüyorsunuz ki, yaşı, ismi, cismi ne olursa olsun insan özünde vahşidir! Bu yüksek binalar, bu arabalar, bilgisayarlar, telefonlar, kıyafetler hepsi "medeni" olmanın getirdiği şeyler. Ama özümüze inildiğinde hangimiz gerçekten "medeni"yiz? Bomboş bir adaya düştüğümüzde kaçımız şuanki karakterinde kalacak ve soğukkanlı, mantıklı olabilecek?

İnsanoğlu bugünlere cup diyerek gelmedi ki bu zamanda bile topluluk olmayı başaramamış bir cinsin hiçin ortasında nasıl bir yol çizeceğini; çağdaş yaşamı görmüş ve tatmış çocukların ıssız adadaki medeniyetlerini (!) okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.

Sevgiler, İrem.

Not:Karakterlerin arasında hiç kız çocuğunun olmaması da güzel bir göndermedir onu da belirtmeden edemeyeceğim.
Not 2: Domuzcuk ve Simon benim en sevdiğim ve bende en çok iz bırakan karakterler oldu sanırım.




Yorumlar